(1929 - 2006) Rufai ve Kadiri Şeyhi
Yunanistan'ın İskeçe iline bağlı Elmalı köyünde 1929 senesi Mart ayında dünyaya geldi. Babasının adı Hasan, annesinin adı Aişe'dir. Babasının lakapları Kıroğulları olup üç dört asır evvel Konya'dan göç edip Elmalı Köyü’ne yerleşmişlerdir. Annesinin lakapları ise Karaalioğlularıdır. Sabri babamız Kur'an-ı Kerim’i, köy câmisinin imamı ve aynı zamanda hâfız olan babasından öğrenir. Sabri babamız câmide ezan okumaya, Kur'an-ı Kerim okumaya ve namaza çok heveslidir. Daha ergenlik çağına girmeden namazın önemini anlamış ve namazına özen göstermiştir. Namazını ve dini vecibelerini daha kendine farz olmadan önce dahi aksatmamıştır.
Sabri Baba
1939 yılında başlayan İkinci dünya savaşı sıralarında köyde çeşitli zulümlerle karşılaşırlar. Bu ortamda okula gitmek ve ilim tahsil etmek çok zor olmasına rağmen ilkokulu köyde bir Bulgar okulunda tamamlar. Zulüm gittikçe artar. Bulgar çeteleri köye baskın düzenleyip, köyün genç erkeklerini, evlerdeki yiyecek, giyecek, hayvan ne varsa alıp götürürler ve köyü yakarlar. Köy halkından saklanabilen saklanır, kaçabilen kaçar, kimisi orada can verir, kimisini de alıp götürürler. Sabri babamız ve ailesi de sahip oldukları her şeyi geride bırakıp Türkiye'ye, İstanbul’a gelirler.
Sabri Babamız 1949 yılında İstanbul’a geldiğinde türkçeyi bilmemenin zorluğunu çeker. Kendilerini yabancı bir memlekette hissederler çünkü minarelerde ezan Türkçe okunmakta ve insanlar camiye gitmekten korkmaktadır. Sabri Babamız gönlündeki Türkiye düşüncesiyle karşılaşamayınca o anki hayal kırıklığı ile babasına “Madem burasının böyle olduğunu biliyordun. Neden bizi buraya getirdin?” diye sitem etmiştir. İstanbul’da yaklaşık iki sene kaldıktan sonra İzmir’e gelirler.
Sabri Babamız lastik fabrikasında çalışmaya başlar. Bir yandan okumayı çok sevdiği ve ilim ile yanan gönlünü ferahlatmak için çok çok okur bir yandan da teslim olacak bir kapı aramaya başlar. Muhabbet-i Rasûlullah, Muhabbet-i Ehli Beyt-i Rasûlullah ile yanan gönlü ile bir iki kapı gezdikten sonra en nihâyet o da gönlünün sultanını bulur. İstanbul Laleli’de ikâmet eden Muhammed Bahaeddin Canbakan hazretleri ile tanışır. Görüşür, araştırır ve teslim olur. Sabri Babamız evlatlarına bıraktığı bir mektupta şöyle yazmaktadır: “...henüz 22 yaşında iken meclisi eniste sırr-ı hilâfet efendimizden bana ikram edilmişti ve zâhirde 1963 senesinde Mürşidim Efendim Muhammed Bahaeddin Baba’dan verilmiştir.”
Ellah'ın mazharına tam Sultanım Bahaeddin Hu
Kutb-u Alem derya-yı vahdettir, Abdü'l-Kadir'in sırrıdır
Ism-i Azam hem virdidir, Sultanım Bahaeddin Hu
Gönlüne giren şâd, cümle gamdan âzâd olur
Ilmullah'da üstâd olur, Sultanım Bahaeddin Hu
Baş Açık gezdim cihanı, buldum böyle Sultanı
Bundadır Sırrı Geylani, Sultanım Bahaeddin Hu
Bir nazar kılsa bir cana, Erdirir onu canane
Vuslat bulur ol Subhana, Sultanım Bahaeddin Hu
Bilmedim kadrin nideyim, pâyine yüz süreyim
Afvetsin cürmüm nideyim, Sultanım Bahaeddin Hu
Mürşidi cananım oldur, söyler dilin canım oldur
Kavlim Sultanım oldur, Sultanım Bahaeddin Hu
Sabri divaneye meded, O'ndan erdi kalmadı dert
Ismi olsun dilimde vird, Bahaeddin Sultanım Hu
Bahaeddin Baba
Sabri Babamız kendisinin lütfa mazhar olduğu bu yola çevresindeki arkadaşlarını da teşvik eder. Haftada bir ihvandan birinin evinde toplanırlar. İstanbul’a Bahaeddin Baba'yı ziyarete giderler, senede iki defa da Bahaeddin Baba İzmir’e gelir. Bahaeddin Baba’nın İzmir’e geldiği bir zamanda, Sabri Baba’nın evinde zikir yapılırken Bahaeddin Baba bu eve dergâh inşa edilmesinin çok güzel olacağını söyler ve böylelikle gelecekte dolup taşacak cennet bahçesinin inşaatı başlar. Yavaş yavaş, kısıtlı imkânlarla, az kişiyle çalışarak dergâhı inşa ederler ve artık orada toplanmaya başlarlar. Gün geçtikçe ihvan çoğalır, dergâh dolup taşar. Defalarca dergâhta tadilatlar yapılarak genişletirler.
Bahaeddin Baba vefâtından on ay önce İzmir’e gelerek seccadesini, tesbihini bazı kitaplarını getirir ve Sabri Baba'ya verir. Bundan sonra gelmeyeceğini söyler. Onlara bu vakitten sonra neler yapmaları gerektiğini anlatır, vasiyetini yapar ve İstanbul’a döner. Sabri Babamız ve diğer kardeşler bu halden müteessir olurlar. On ay sonra Bahaeddin Baba rahatsızlandığı için ziyarete giderler. Bahaeddin Baba, Sabri babamıza “Gel evladım, (boynunun sağ tarafını işaret ederek) kokla” der. Babamız eğilir ve Bahaeddin Baba’nın boynunun sağ tarafını koklar. Bahaeddin Baba “mevt kokusudur bu” der. Sonra boynunun sol tarafını koklatır. Orada koku yoktur. Bahaeddin Baba “daha bir ay var evladım.” der ve Sabri babamıza “Şayet sen bulunmazsan ben tembih ettim annene. Kalan kitapları geldiğin zaman sana versin.” diyerek Onun cenazesine gelemeyeceğini bildirir. Sabri Babamızda gönlünden “nasıl olurda gelemem iki elim kanda da olsa gelirim” diye düşünür. Bahaeddin baba bu sözü üç kez tekrarlar. Yanından ayrılıp İzmir’e döndükten bir ay sonra Sabri Babamız mide kanaması geçirir. Hastanede yatarken şeyhi, mürşidi, her şeyi olan Bahaeddin Baba'nın hakka yürüdüğünü öğrenir. Her ne kadar kalkmaya teşebbüs etsede düşer, kalkamaz. Dolayısıyla cenazeye katılamaz.
Toplantılar devam eder. Şer-i Şerif-i Ahmedi ve ahkâmı Tarikat-ı Ahmedi’yi dikkatle icra ederler. İhvan hızla çoğalır. 1995 senesinde yeni dergâh inşa edilir. Toplantılara yeni dergâhta devam edilir. Bundan sonra da bi-iznillah devam edecektir.
Sabri Babamızın hayatı ihvanı için en iyi bir örnektir. Çünkü kendisi bütün evliyâların hayatlarından en az bir hâlini kendi hayatına tatbik ettiğini söylerdi ve bütün şehir onun zikriyle aydınlandı.
Bahaeddin Baba bir mektubunda bu sözleri ile bunu belirtiyor.
“Elhamdülillah, var ol benim temiz, edebi güzel, nezih evladım. Büyük şehir senin vücudun zikriyle aydınlanıyor.”
Sabri babamız evlatları için sürekli yazılar yazar, evlatlarının da yazmasını isterdi. “Gönlünüze ne geliyorsa yazın evladım” derdi. Yazılanları da özenle muhafaza eder ve cevaplandırmadan bırakmazdı. Her evladı için bir beyit yazmıştır. Evrad-ı Şerifi daha rahat okumaları için Türkçe karakterlerle yazıp, ilahileri bir kitapta toplamıştır. Rufailer ve Kadiriler Hazinesi adlı kitabı oluşturmuştur. Kur'an-ı Kerim, müezzinlik, dua kasetleri doldurmuştur. Onun hayatı, sürekli şeriat ve tasavvuf yolunda çalışarak bir şeyler yaparak geçmiştir. Hayatını bu yola ve ihvanına adamıştır.
Evlatları ile birlikte gittiği son umre ziyaretinde 12 Temmuz 2006 tarihinde Cenab-ı Hakk’a vuslat etti.
"Tam bilemediği, bilip hazmedemediği
bilgilerle nesillerin düşüncelerini
bulandıranlar, sadece zararlı değil,
aynı zamanda haindirler..."
Sabri Baba (ks)
"İnsalığın ölçüsü ahlaktır,
İmanın ölçüsü ibadettir,
Ailenin ölçüsü karşılıklı sevgi ve muhabbettir."
Sabri Baba (ks)
"Dünya ehline ukba, ukba ehline dünya haramdır.
Ehlullah'a her ikiside haramdır."
Sabri Baba (ks)
"Asıl bayram, büyük bayram, ıyd-i ekber,
kulun Ellah'a kavuşma anıdır."
Sabri Baba (ks)
Resmi büyütmek için üstüne tıklayın.
Mekke Şeria Kabristanı
Kabrin Yerini anlatan video.
Kabrin Haritada konumu.
Kabrin Yerini gösteren kroki.